Tuzla’da 82. işçi de öldü Tersane Gemi Yapım-Onarım İşçileri Sendikası (Limter-İş) Genel Başkanı Cem Dinç, Tuzla tersaneler bölgesindeki işçi ölümlerine bir yenisinin eklendiğini bildirdi.
“Patlama sırasında vücudunun yüzde 80’i yanan Köse, arkadaşlarımız tarafından olay yerine çağrılan ambulansla Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldü. Yoğun bakımda bir süre kalan Köse, yanık tedavisinin gerçekleşmesi için daha sonra Kartal Yavuz Selim Devlet Hastanesi’ne gönderildi. Burada 3 gün yoğun bakımda kalan Köse, kurtarılamayarak hayatını kaybetti.” Tuzla tersanelerinde son 7 ayda 14, 8 yılda 50, 15 yılda ise 82 işçinin iş kazası sonucu hayatını kaybettiğini söyleyen Cem Dinç, Köse’nin, hayatını kaybeden 82. işçi olduğunu belirtti ve Köse’nin cenazesinin, Tuzla Şifa Mahallesindeki Merkez Camisinde kılınan namazın ardından toprağa verildiğini kaydetti. Gemi inşa sanayii terle, kanla büyüyor!!! İstanbul Bilgi Üniversitesi Araştırma Görevlisi ve Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu Üyesi Aslı Odman Tuzla tersanesinde bir işçinin daha ölümüne ilişkin olarak, “Bu ölümlerin hızı, ardardalığı ve öngörülebilirliği, Tuzla Tersaneler Bölgesi hakkında bu hafta basılan raporu kaleme alan bizleri bile acı dolu bir şaşkınlığa düşürüyor. ‘Tuzla’da neden ardarda işçiler ölüyor?’ diye soranlara birşeyler anlatırken, üzüntümüzü, şaşkınlığımızı ve öfkemizi bastırmak zorunda kalıyoruz” diyor.
Tuzla Tersaneler Bölgesi hakkındaki raporu hazırlayan ekipte bulunan Aslı Odman’ın İşçi Cevat Toy’un ölümü üzerine, kaleme aldığı değerlendirme çarpıcı: Tuzla’daki sendikadan ölüm ve iş kazalarına ilişkin haberleri bekler olduk. Dearsan Tersanesi’nde çalışırken ambarın içine düşen Cevat Toy, düştüğü gemi ambarında üç saat sonra bulunmuş. Müdahaleler fayda etmemiş. Böylece Cevat Toy’un ismi, 2008 senesinde Tuzla’da hayatını kaybeden üçüncü işçi olarak “personel listesinden” “ölüm listesine” geçti.
TUZLA’DA İŞÇİLER NEDEN ÖLÜYOR? Çünkü gemi inşa sanayii büyüyor. Tuzla’da gemi inşa sanayi geçen üç sene içinde 3 misli büyüdü. Geçen üç sene içinde Tuzla’da hayatını bırakan işçi sayısı da 5’ten 15’lere doğru ilerliyor. Bu bir tesadüf değil. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde 40 civarındaki tersane sahibi, bu büyümeye iş saatlerini artırarak, iş ritmini hızlandırarak, işi yoğunlaştırarak cevap veriyorlar. Tuzla’daki çalışma şartları hem mekanın, hem de işçilerin biyolojik ritminin sınırlarına dayanmış durumda. Tersane sahipleri, bırakın bu büyüyen ve iş ritmi hızlandırılan sektöre uygun iş güvenliği tedbirlerini almayı, çalışma örgütlenmesine gitmeyi sağlamayı, herhangi bir sektörde alınması gereken tedbirleri bile (saha deneyimlerimizi unutup, yalnızca Çalışma Bakanlığı’nın bu konudaki raporuna dayandığımızda bile) yasada öngörüldüğü şekilde yerine getirmiyorlar. Sektör koşa koşa büyürken, iş güvenliği tedbirleri “zamana yayılıyor”. Sermaye birikiminin zamanı ve ritmi, insan hayatının zamanını ve ritmini, yani “ömrü” yutuyor.
İŞÇİ GÖZLÜK VE BARET TAKMADIĞI İÇİN ÖLMÜYOR Tuzla’daki işçiler “baret, gözlük takmadıkları için” ölmüyorlar. Tuzla’da işçiler, tersanesinde gemi yapılan, üretim zincirinde en büyük kâr marjına sahip tersane sahibi işyerinin güvenliğini, iş başlamadan önce ve üretim sırasında almazsa ölüyorlar. Mesele “baret takmaya üşenen eğitimsiz işçiler” meselesi değil. Gemi inşa sektöründe ağırlıklar ton ile değil, grosston ile verilir. İşçilerin üzerine düşen sac parçaları 3, 5 tonluk parçalardır. Bu parçalar, “koştura koştura” büyüyen bu “başarılı” sektörde, olması gerektiği gibi vinç yerine, forkliflerle daracık tersane mekanında, acele acele bir yerden bir yere taşınırsa, forkliften işçinin üstüne düşüp işçiyi, teknikeri ya da mühendisi ikiye bölebilir. Böyle ölen işçiler vardır. İşçilerin yüksekte çalışacağı iskeleler, geminin dış yüzeyi bozulmasın, ikinci kere taşlama gerektirmesin, iş çabuk yetişsin diye kaynak ile uygun bir şekilde sabitlenmezse, düşen işçi baretli, gözlüklü de olsa, ölme ihtimali büyüktür. İş sipariş sözü verilen tarihte yetişsin, tersane sahibi gecikme tazminatı ödemesin diye, bir yardımcı eşliğinde yapılması gereken işler tek kaynakçı, tek montajcı ile yapılırsa, işçi ambara veya denize düşse, düştüğünden haberdar olunması saatler, bazen bir gün bile sürebilir.İş çabuk bitsin diye, oksijen hortumları ve elektrik kabloları birbirinden düzgünce ayrılmazsa, işçinin kaynak yapacağı gemi dehlizleri fanlarla gazlardan arındırılmazsa, işçi patlamada ölür. Bütün bu tedbirler, İş Kanunu’na göre ve her aklı selim insanın tahmin edebileceği gibi, işyerinde üretim yaptırtan, işçi ve mühendis istihdam eden, bu işten kâr eden işverenin yükümlülüğündedir.
TEK NEDEN TAŞERONLUK SİSTEMİ DEĞİL Bu yükümlülükten Tuzla’daki tersane sahipleri nasıl sıyrılmaktadırlar? Tuzla’daki seri iş kazalarının tek nedeni “taşeronluk sistemi” değildir. Onlar aynı seri iş kazaları gibi, Tuzla’da bizzat tersane sahipleri tarafından hayata geçirilmesi destek ve teşvik edilmiş “esnek çalıştırma ve rekabet edebilirlik sistemi”nine bir diğer emaresidirler. Taşeronluk sistemi şu şekilde işliyor: Orta boylu bir tersanenin sipariş aldığı ve altı ay içerisinde yetiştirmek zorunda olduğu 10 bin tonluk (dwt’lik) bir kimyasal tankerin inşasında aynı anda, aynı tersane alanında 30 ila 50 adet farklı irili ufaklı taşeron işletme, 30 ila 50 farklı tüzel kişilik yanmana çalışmaktadırlar. Yani ana iş olan gemi yapımı bölünerek, onlarca alt işveren sözleşmesi yapılmıştır. Bu İş Yasası’nın 2. maddesine açıkça aykırı olduğu gibi, gittikçe artan iş kazalarına davetiye çıkarmaktadır.
ANA TERSANE SAHİBİNİN SORUMLULUĞU Neden bir “esnek çalıştırma ve rekabet edebilirlik sistemi” olarak taşeronluk sistemi iş kazalarına davetiye çıkarmaktadır? Çünkü 30 ila 50 işverenin elele, işverenlerinden önce iş alanına girip, yasaca öngörülen ve iş kazasının olmaması için elzem olan tedbirleri almalarına imkan yoktur. Kabloları birbirinden ayırmak, iskelelerin sağlamlığını kontrol etmek, gaz ölçümü yapmak tersane sahibi ana işverenin, yani tersane sahibinin sorumluluğundadır.
KÜÇÜK İŞLETMELERİN KEYFİ UYGULAMALARI Taşeronluk sistemi, iş güvenliği maliyetlerinin, diğer emek maliyetleri ve risklerle beraber, bu riskleri taşımasının mümkün olmadığı, bu yükü taşıyabilip taşıyamadığına bakılmayan küçük ve orta ölçekte işletmelere aktarımıdır. Tersane sahipleri kadrolu olarak en fazla 100 küsur işçi göstermektedirler. Halbuki siparişini aldıkları geminin inşasında 1000’e yakın işçi çalışmaktadır. 100 kusur işçiye hizmet verebilecek iş yeri hekimi, 100 kusur işçi üzerinden hesaplanan işyeri güvenlik elemanı istihdam edilmekteyken, diğerlerinin, yani çoğunluğun çalışma şartları, sağlık ve güvenlik ihtiyaçları bu binlerce daha ufak işletmenin keyfi ve faklı uygulamalarına kalmıştır. Belki bu riskler, Türkiye’de taşeronlarla üretimini örgütleyen diğer sektörlerde, gemi inşa sanayi gibi, tüm diğer sektördeki riskleri kendi bünyesinde barındıran ağır ve tehlikeli işkolu olmayan sektörlerde, mesela tekstil sektöründe Tuzla’daki oranda görünür olmamaktadır. Bu “esnek çalıştırma” sisteminin sonuçlaları Tuzla’da daha görünür olmaktadır. ‘KADROLU
İŞÇİLERİMİZDEN ÖLEN OLMUYOR’ Komisyon olarak hazırladığımız raporda, Tersaneler Bölgesi’nde çalışan tüm işçilerin ana işveren üzerinden ve aldıkları ücret zemin alınarak sigortalanmasını önermiştik. Bu açık olarak, işyeri güvenliğini sağlama sorumluluğunu, mali ve teknik olarak bunu sağlayabilecek tek merci olarak tersane sahibini ve gerekli yetki ve yaptırım gücüyle donatılmış Çalışma Bakanlığı’nı göreve çağırmaktır. Bu, “bizim kadrolu işçilerimiz zaten kadrolu, kadrolu işçilerimizden ölen olmuyor, onlara zaten eğitim veriyoruz” deyip, tersanelerde çalışan ve kâr edilmesini sağlayan işçilerin yüzde 90’ının sorumluluğundan kaçınmayı engelleyecek tek yol olarak gözükmektedir. Bu konuda bir kamuoyu desteği ve yönlendirmesi olmadığı sürece hem Tuzla’da, hem de baş döndürücü bir hızla Türkiye’nin pek çok köyünde açılmakta olan yeni tersanelerde seri ölümlerin devam edeceğini öngörmek, aşikar olduğu kadar acı vermektedir de.
TERSANELER ANA İŞVERENE ODAKLANMALIDIR İş güvencesinin sağlanmasının, sağlanmadığı zaman yaptırım uygulanmasının alanının devletin sorumluluğundan çıkarılıp (veya hiç bu alana sokulmayıp), aile, hemşehri, tanıdıklık ve vicdani güven temelinde kurulması, ancak bu tip üretim örgütlenmeleri ile mümkün olmaktadır. Dolayısıyla taşeronluk sistemi iş kazasının ortamını hazırlıyor olsa da, konuyu ele alan tespitler sistemden asıl yararlananlara, tüm sorumluluklarından kolayca sıyrılan, üretimi en esnek ve en hızlandırılmış şekilde örgütleyen tersanelerin kendisine, ana işverenlere odaklanmadıkça çözümsüz kalacaktır. Zira bu halleriyle taşeron firmalar sorunun nedeni değil göstergesi ve belirtisidirler. Bu nedenle iş kazalarını sadece taşeronluk sistemine bağlamak sorunların nedenini ve giderilme şartlarının üzerini örtmektedir.